0

HAKARET NEDENİYLE TAZMİNAT ALINABİLİR Mİ?

HAKARET NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI

Hakaret suçu Türk Ceza Kanununun 8. Bölümünde Şerefe Karşı Suçlar başlığı altında 125 ila 131. Maddeler aralığında düzenlenmiştir.

SEKİZİNCİ BÖLÜM

Şerefe Karşı Suçlar

            Hakaret

            Madde 125- (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.

            (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.

            (3) Hakaret suçunun;

            a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,

            b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,

            c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,

            İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.

             (4)Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.

             (5).) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.

Hakaret suçu haksız fiil kapsamında kalmakta olup kişilik haklarını ihlal eder nitelikte bir fiildir. Kişilik hakları ihlal edilen bir kişinin, kişilik haklarına saldırıda bulunan kişiden manevi tazminat isteme hakkı doğacaktır. Bu hususu Yargıtay, içtihatlarıyla açıkça ortaya koymuştur.

T.C YARGITAY
4.Hukuk Dairesi
Esas: 2015/ 1568
Karar: 2016 / 421
Karar Tarihi: 14.01.2016

ÖZET: Davaya konu edilen olay incelendiğinde, davalının davacıya hakaret ettiği taraf anlatımları, tanık beyanları ve ceza dosyası ile sabittir. Bu durum davacının kişilik haklarına saldırı niteliğindedir. Mahkemece uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken istemin tümden reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.

TAZMİNAT MİKTARI BELİRLENİRKEN ESAS ALINAN HUSUSLAR

T.C YARGITAY
4.Hukuk Dairesi
Esas: 2017/ 652
Karar: 2019 / 3602
Karar Tarihi: 26.06.2019

TAZMİNAT DAVASI – HAKİM MANEVİ TAZMİNATIN MİKTARINI TAYİN EDERKEN SALDIRI TEŞKİL EDEN EYLEM VE OLAYIN ÖZELLİĞİ YANINDA TARAFLARIN KUSUR ORANINI SIFATINI İŞGAL ETTİKLERİ MAKAMI VE DİĞER SOSYAL VE EKONOMİK DURUMLARINI DA DİKKATE ALMALI – HÜKMÜN BOZULMASI

ÖZET: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesi hükmüne göre, kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir. Hakim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde objektif olarak gösterilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hüküm vereceği Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde belirtilmiştir. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. Somut olayda; olay tarihi, gelişim şekli, davalı tarafından söylendiği belirtilen sözlerin ağırlığı ve yukarıda belirtilen ilkeler dikkate alındığında, davacılar yararına hüküm altına alınan tazminat miktarı az olup daha üst düzeyde manevi tazminata karar verilmesi gerekirken yazılı biçimde karar verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir. Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, karar verilmiştir.

TOPLUM İÇİNDE HAKARET EDİLMESİ TAZMİNAT MİKTARINI ARTIRIR MI?

YARGITAY 4 Hukuk Dairesi Esas Yıl/No: 2018/365 Karar Yıl/No: 2020/1090 Karar tarihi: 04.03.2020

TAZMİNAT DAVASI – DAVACI TARAF YARARINA HÜKMEDİLEN MANEVİ TAZMİNAT MİKTARI AZDIR. MAHKEMECE DAHA ÜST SEVİYEDE MANEVİ TAZMİNATA HÜKMEDİLMESİ GEREĞİ

ÖZET: Somut olayda; olayın gelişimi, tarafların konumu, olay tarihi, davalının kullandığı ifadeler ve yukarıdaki ilkeler göz önüne alındığında, davacı taraf yararına hükmedilen manevi tazminat miktarı azdır. Mahkemece daha üst seviyede manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, karar verilmesi yerinde görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.

(6100 S. K. m. 371)

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalı … aleyhine 15/08/2014 gününde verilen dilekçe ile hakaret ve tehdit eylemleri nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 03/12/2015 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

2-Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince;

Dava, tehdit ve hakaret nedenlerine dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili; davalının müvekkiline karşı tehdit ve hakarette bulunduğu, yapılan ceza yargılamasında davalının cezalandırılmasına karar verildiği, davalının eyleminin müvekkilinin kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu belirterek uğranılan manevi zararın davalıdan tazmini isteminde bulunmuştur.

Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece; ceza yargılamasında, davalının davacıya karşı tehdit ve hakaret eylemlerini gerçekleştirdiği hususunun sabit görüldüğü, tarafların sosyal durumları, davacının köyde imam olması ve onun şeref ile haysiyetini zedeleyecek şekilde hakaret edilmesinin davacıda üzüntü, özellikle toplum içinde küçük düşürülme gibi durumlar yaratabileceği gerekçesiyle davalının maddi durumu da dikkate alınarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

6098 sayılı TBK m. 58 hükmüne göre hâkimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/06/1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.

Somut olayda; olayın gelişimi, tarafların konumu, olay tarihi, davalının kullandığı ifadeler ve yukarıdaki ilkeler göz önüne alındığında, davacı taraf yararına hükmedilen manevi tazminat miktarı azdır. Mahkemece daha üst seviyede manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi yerinde görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın, yukarıda (2) numaralı bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA; davacının diğer temyiz itirazlarının (1) numaralı bentte gösterilen nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 04/03/2020 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

SİYASİ KİMLİĞİ OLAN KİŞİLERDE HAKARET EYLEMİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE SINIRLARI

T.C YARGITAY
4.Hukuk Dairesi
Esas: 2014/ 7941
Karar: 2015 / 3386
Karar Tarihi: 19.03.2015

TAZMİNAT DAVASI – BASIN YOLUYLA KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRIDAN DOLAYI UĞRANILAN MANEVİ ZARARIN ÖDETİLMESİ İSTEMİ – DAVACININ SİYASİ KİMLİĞİ NEDENİYLE NORMAL KOŞULLARDAN DAHA AĞIR ELEŞTİRİYE AÇIK OLMASININ GEREKLİ OLDUĞU 

ÖZET: Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Davacının tanınmış bir siyasetçi olması nedeniyle, konut dokunulmazlığının ihlal edildiği iddiası ile jandarmaya şikayetçi olmasının dava konusu yazıya konu edilmesinde gerçeklik, güncellik ve toplumsal ilgi bulunduğu, bilgi alma ve yayma hakkı kapsamında kaldığı sonucuna varılmalıdır. Mahkemece davacıya yönelik hakaret olarak kabul edilen ifadelerin davalının kişisel değer yargısı niteliğindeki görüşleri olduğu, davacının siyasi kimliği nedeniyle normal koşullardan daha ağır eleştiriye açık olması gerekli olduğundan yorumların ağırda olsa eleştiri kapsamında değerlendirilmesi gerekeceği, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı sonucuna varılmalıdır. Bu şartlar altında ifade özgürlüğüne sınırlama getirilmesini gerektirir. Demokratik bir toplum için gereklilik bulunmadığı, davacının kişilik değerlerinin ihlal edilmediği sonucuna varılarak, istemin tümden reddi yerine kısmen kabulü doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.

CEZA DAVSINDA ŞİKAYETÇİ OLUNMADIĞI BEYANININ TAZMİNAT DAVALARINA ETKİSİ

T.C YARGITAY
4.Hukuk Dairesi
Esas: 2008/ 6965
Karar: 2009 / 2213
Karar Tarihi: 16.02.2009

ÖZET: Mahkemece işin esası incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, davacının jandarmada verdiği ifadesinde şahsi hakkını saklı tutmadan şikayetten vazgeçmiş olması esas alınarak şahsi hak davası açamayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.



Dava ve Karar: Davacı Ahmet Akalın vekili Avukat Tuğrul Özcan tarafından, davalı Harun Demir aleyhine 21/12/2006 gününde verilen dilekçe ile maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 24/01/2008 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Dava, trafik kazasından doğan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, 29.10.2006 tarihinde meydana gelen trafik kazası nedeniyle aynı günlü jandarmada verdiği ifadesinde davalıdan şikayetçi ve davacı olmadığını belirtmiş, Cumhuriyet Savcılığı bu ifadeyi gerekçe göstererek kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Dava konusu eylem 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu yürürlüğü zamanında gerçekleşmiş olup aynı kanunun 89/son maddesi kapsamında suç olarak düzenlenmiştir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 73/6 maddesinde; Kamu davasının düşmesi, suçtan zarar gören kişinin şikayetten vazgeçmesinden ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada şahsi haklarından da vazgeçtiğini ayrıca açıklamışsa artık hukuk mahkemesinde de dava açamaz düzenlemesi bulunmaktadır. Cumhuriyet Savcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına esas olan davacının 29.10.2006 tarihli beyanında ayrıca şahsi haklardan vazgeçildiğine dair açıklama bulunmamaktadır. Şu halde; mahkemece işin esası incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, davacının jandarmada verdiği ifadesinde şahsi hakkını saklı tutmadan şikayetten vazgeçmiş olması esas alınarak şahsi hak davası açamayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 16.02.2009 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu Esas Yıl/No: 2000/4-78 Karar Yıl/No: 2000/82 Karar tarihi: 09.02.2000

TAZMİNAT DAVASI – TRAFİK KAZASI – VAZGEÇME DİLEKÇESİNİN DAVACI TARAFINDAN VERİLDİĞİ – DAVANIN REDDİ GEREĞİ

ÖZET: Davacı vekilinin dava ve cevaba cevap dilekçesinde verilen vazgeçme dilekçesinin davacı tarafından verildiğini kabul etmiş olduğundan davanın reddi gerekir.

(765 S. K. m. 111) (1086 S. K. m. 91)

Taraflar arasındaki davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Manisa Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 1.5.1998 gün ve 1997/686- 1998/219 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 15.12.1998 gün ve 1998/5938-10304 sayılı ilamıyle;

(…Davacı, trafik kazası sonucu zarar gördüğünü belirterek tazminat isteminde bulunmuştur.

Davalı, daha önce görülen ceza davası sırasında, davacının şikayetinden vazgeçtiğini belirterek istemin reddini savunmuştur.

Mahkemece, davacının ceza dosyasında şikayetinden vazgeçtiğini, hukuk davasına konu olabilecek haklarını da saklı tutmadığını, TCK. nun 111. maddesine göre tazminat isteminde bulunamayacağını belirterek davayı reddetmiştir.

Dosyadaki delillere göre davalı hakkında tedbirsizlikle yaralamaya neden olmaktan dolayı kamu davası açıldığı, ancak davacının mağdur kişi sıfatıyla verdiği 13.11.1996 tarihli dilekçede, şikayetinden vazgeçtiğini bildirmesi ve suçun niteliğinin de değişmesi nedeniyle ceza dosyası ön ödeme ile ortadan kaldırmıştır.

Gerçekten, TCK. nun 111. maddesine göre, kamu davasının düşmesi, davadan vazgeçme nedeninden kaynaklanıyorsa, davacı ayrıca hukuk davasından kaynaklanan haklarını saklı tutmazsa bir daha hukuk mahkemesinde dava açamayacağı hususunu düzenlemektedir.

Bu kuralın uygulanabilmesi için, davacı veya mağdur olan kişi tarafından usulüne uygun ve iradeyi bozmayan diğer bir anlatımla, özgür irade ile verilmiş bu dilekçenin veya yapılmış bir irade açıklamasının olması gerekmektedir.

Somut olayda, davanın reddine ilişkin bulunan 13.11.1996 günlü olan ve ceza dosyası içindeki dilekçe, ceza mahkemesindeki tutanaklarda yer almadığı gibi, hakiminde havalesi bulunmamaktadır. Davacı da dilekçeyi kabul etmediğine göre, dilekçenin davacı tarafından verilip-verilmediği, gerekirse imza karşılaştırılması da yapılarak sonucuna göre bir karar vermek gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davacı vekili

Hukuk Genel Kurulu Kararı

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davacı, trafik kazası nedeniyle maddi-manevi tazminat isteminde bulunmuş, davalı davanın reddini savunmuştur.

Mahkemenin davanın reddine ilişkin kararı yukarıda açıklanan nedenle bozmuştur.

Mahkeme, davacı vekilinin 2.10.1997 günlü dava ve 26.11.1997 tarihli cevaba cevap dilekçesinde Manisa 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 1996/743-654 sayılı dosyasına verilen 13.11.1996 günlü vazgeçme dilekçesinin davacı tarafından verildiğini kabul etmiş olduğu gerekçesiyle önceki kararda direnmiştir.

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 09.02.2000 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Yukarıda paylaşmış olduğumuz yargı kararları ile kendisine karşı hakaret suçunu işleyen bir şahsın tazminat davası açma hakkı olup olmadığını ve Hakaret nedeniyle tazminat davasına etki edecek hususları açıkladık.

Av. Ali SAYIM Akhisar/Manisa

SAYIM HUKUK BÜROSU

0

TRAFİK KAZASI NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI / AVUKAT Ali SAYIM – Akhisar/MANİSA

Trafik kazası nedeniyle tazminat davası, Tazminat talepleri MADDİ ve MANEVİ tazminat olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Trafik kazası nedeniyle tazminat davası; bedensel zararlar ile malvarlığına gelen zararların giderilmesi amacıyla, zarara uğrayan kişi tarafından trafik kazasında sorumluluğu bulunan kişilere karşı açılabilmektedir. Trafik kazasından kaynaklı tazminat davalarının esası Türk Borçlar Kanununun 49. Maddesine yani haksız fiile dayanmaktadır. Ayrıca kaza sebebiyle bizzat bedensel veya malvarlığına ilişkin zarara uğrayanlar dışında, zarara uğrayan kişinin desteğinden yoksun kalan kişilerin de tazminat hakkı bulunmaktadır. Bu tazminatın adı ise “DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI”dır. Mesela trafik kazasında oğlunu veya anne babasını kaybeden bir kişinin, kaybettiği yakınının desteğinden yoksun kaldığı için Destekten yoksun kalma tazminatı ve yaşamış olduğu elem, üzüntü nedeniyle Manevi Tazminat talep etme hakkı bulunmaktadır. Bu hususlara ilişkin iş ve işlemlerin yürütülmesinde dikkat edilmesi gereken noktaların bulunması ve ciddi derecede hukuki bilgi gerektirdiği için AVUKATLA GÖRÜŞEREK HUKUKİ YARDIM ALMANİZ FAYDALI OLACAKTIR.

Trafik kazalarının ardından açılacak olan tazminat davalarında yetki hususunu incelemek gerekirse:

-Davalılardan herhangi birisinin ikametgahı mahkemesinde (HMK md.6).

-Trafik kazasının meydana geldiği yer mahkemesinde tazminat davası açılabilir (HMK md.16/1).

-Zarar görenin, yani davacının ikametgahı mahkemesinde de açılabilir (HMK md.16/1).

-Trafik sigortası şirketinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesinde de maddi ve manevi tazminat davası açılabilir (HMK md.14/2).

Örneğin: Manisa Akhisar ilçesinde meydana gelen bir trafik kazası  nedeniyle açılacak tazminat davası, kazanın meydana geldiği yer olan AKHİSAR MAHKEMELERİNDE açılabileceği gibi kazaya sebep olan davalının ikametgahının bulunduğu yer mahkemesinde veya kazada mağdur olan kişilerin bulunduğu yer mahkemesinde veya Sigorta şirketinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesinde de açılabilir.

TARİK KAZASIN NEDENİYLE AÇILACAK TAZMİNAT DAVALARINA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARINI AŞAGIDA SUNUYORUZ:

YARGITAY 17.Hukuk Dairesi Esas: 2020/ 423 Karar: 2020 / 4669 Karar Tarihi: 09.07.2020

Taraflar arasındaki, trafik kazası nedeniyle tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, kararda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hüküm, davalı … Turizm ve Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından temyiz edilmekle dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-
Davacı vekili; davalıların sürücüsü, malik ve trafik sigortacısı olduğu aracın davacılar desteğine çarptığını, desteğin vefat ettiğini belirterek baba Yahya ve anne Emine lehine ayrı ayrı 20.000,00 TL ‘den toplam 40.000,00 TL maddi tazminatın, her bir davacı için ayrı ayrı 50.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, davanın kısmen kabulü ile davacı anne … için 45.000,00 TL, davacı Baba … için 45.000,00 TL, davacı … için 30.000,00 TL davacı … için 30.000,00 TL olmak üzere toplam 150.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte Sigorta şirketi dışındaki davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı tarafa ayrı ayrı verilmesine, fazlaya ilişkin tüm taleplerin reddine, karar verilmiş; hüküm, davalı … Turizm ve Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava trafik kazası nedeniyle tazminat istemine ilişkindir.

2918 sayılı KTK hükümlerine göre, trafik kaydı “işleteni” kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak, trafik kaydına rağmen işletenliğin 3. kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir yasa hükmü yoktur. Aynı yasanın 3. maddesinde, “İşleten: Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı kanunun 85. maddesinde ise, “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen bilet ile işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” hükmüne yer verilmiştir.

Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, araç malikleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılması için bir başka kimseye devir edilmesi halinde (kısa bir süre için kiralanmaması kaydıyla) artık üzerindeki fiili hakimiyeti kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o araca kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekir. Bunun sonucu olarak da, araç maliki sorumlu tutulmamalıdır. Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay’ın uygulamalarında, kiracının işleten sıfatının belirlenmesinde, kira sözleşmesinin uzun süreli olması, araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması gerekmektedir.

Somut olayda, davalı … Turizm ve Tic. Ltd. Şti. vekili, müvekkilinin araç kiralama işi yaptığını, hukuken işleten olmadığını ve husumet yöneltilemeyeceğini kaza tarihini kapsar şekilde 22.06.2015 – 21.08.2015 tarihleri arasında aracın davalı sürücü tarafından kiralandığını iddia etmiş, kira sözleşmesini dosyaya sunmuştur. Mahkemece aracı kiralayan davalının araç üzerinde kiralama nedeniyle ekonomik

yarar sağladığı, ekonomik yönden yararlanma olanağının devam ettiği, araç üzerinde heran fiili hakimiyeti elde edebileceğinden bu davalının da işleten sıfatının devam ettiğinden bahisle işleten sıfatıyla oluşan zararlardan sorumlu olduğu gerekçesi ile davalı sorumlu tutulmuştur. Ancak bu sonuca ulaşmak için yeterli araştırma yapılmamıştır. Eksik inceleme ile hüküm kurulamaz.

Bu durumda mahkemece taraflar arasındaki kira sözleşmesinin uzun süreli ve 3. kişileri bağlayacak güçte bir sözleşme olup olmadığı, ekonomik yararlanmanın kime ait olduğu, kira sözleşmesi ve kira bedelinin Maliye ve vergi dairelerine bildirilip bildirilmediği, gerektiğinde işletenin ticari defter ve kayıtları üzerinde konusunda uzman bir bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılmak suretiyle, kira sözleşmesinin fatura, ruhsat ve cari hesap hareketleri gibi yan delillerle desteklenip desteklenmediği, davalı … Turizm ve Tic. Ltd. Şti. işletenlik sıfatının devam edip etmediği hususları tartışılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı … Turizm ve Tic. Ltd. Şti. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı … Turizm ve Tic. Ltd. Şti.’ye geri verilmesine 09/07/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C YARGITAY 17.Hukuk Dairesi
Esas: 2018/ 5276 Karar: 2020 / 4839 Karar Tarihi: 16.07.2020

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacılar …, … ve … ve davalı … Nak. Tur.ve İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:

-K A R A R
Davacılar vekili; meydana gelen kazada müvekkillerinin desteğinin öldüğünü, davalıların ise zarara neden olan aracın sürücüsü ve ihtiyari mali mesuliyet sigortacısı olduğunu açıklayıp desteğin annesi, babası ve eşi için 70.000,00’er TL, kardeşi için 40.000,00 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, bozma ilamı ve toplanan delillere göre, desteğin annesi, babası ve eşi için 50.000,00’er TL, kardeşi için 30.000,00 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı … Nak. Tur.ve İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili ile davacılar …, … ve … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacılar …, … ve … vekilinin tüm, davalı … Nak. Tur.ve İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2-Dava, trafik kazası nedeni ile ölüme dayalı tazminat istemine ilişkindir.

Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de gözönünde tutularak, B.K.’nun 47. maddesindeki özel haller dikkate alınarak, hak ve nasafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, M.K’nun 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nasafete göre hükmedeceği öngörülmüştür.

Yukarıda belirtilen hususlar, kaza tarihi dikkate alındığında, takdir olunan manevi tazminatların “bir miktar fazla” olduğu görülmüş ve hakkaniyete uygun manevi tazminata hükmedilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.

3-Dosyada taraf olmayan … Nak. Tur.ve İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin isminin karar başlığında yer alması mahallinde düzletilebilir hata olarak görülmüş, kararın bu nedenle bozulmasına karar verilmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar …, … ve … vekilinin tüm, davalı … Nak. Tur.ve İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı … Nak. Tur.ve İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, (3) nolu bentte açıklanan nedenlerle … Nak. Tur.ve İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin isminin karar başlığında yer almasının hata niteliğinde olup, HUMK.’nun 459. maddesi (6100 sayılı HMK’nın 304. maddesi) mahkemece her zaman düzeltilebilecek olmasına, aşağıda dökümü yazılı 18,50 TL kalan onama harcının temyiz eden davacılar …, … ve …’den alınmasına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı … Nak. Tur.ve İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti.’e geri verilmesine, 16/07/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.

TRAFİK KAZASI NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI / AVUKAT Ali SAYIM – Akhisar/MANİSA

SAYIM HUKUK BÜROSU

0

ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ DAVALARI / İZALE-İ ŞÜYU – “Taşınır ve Taşınmaz Malların Satışının İstenmesi” Avukat Ali SAYIM Akhisar/Manisa

Yaşamış olduğumuz coğrafyada daha çok kız çocuklardan mal kaçırılması, miras kalan malların diğer mirasçılara kullandırılmaması, ortak mallar hakkında bir anlaşma sağlanmaması durumunda çoğu zaman mirasçı olan ortaklar tarafından açılan bir dava türü olan ortaklığın giderilmesi eski adıyla izale-i şüyu davasını kısaca inceleyeceğiz.

Ortaklığın giderilmesi davaları elbirliği ya da paylı mülkiyetle malik olunan taşınmazlarda ferdi mülkiyete geçişi sağlar. Paydaşlardan her birinin bu davayı açma hakları bulunmaktadır. Taraflar arasında miras kalan taşınmazların kullanımında anlaşılamaması durumlarında sıklıkla ortaklığın giderilmesi davaları gündeme gelir. Ortaklığın giderilmesi davalarında mahkemece yapılacak inceleme neticesinde ortaklık ya aynen taksim yani fiili olarak paydaşlara bölüştürülecektir ya da taşınmaz satılarak satış parası paydaşlar arasında payları oranında dağıtılacaktır.  

Ortaklığın giderilmesi davaları taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde görülen davalardır. Örneğin Akhisar’da bulunan bir taşınmaz hakkında görülecek olan ortaklığın giderilmesi davası taraflar nerede olursa olsun Akhisar mahkemelerinde açılacaktır.

AYNEN TAKSİM SURETİYLE ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ

Açılan ortaklığın giderilmesi davasında taraflardan birinin aynen taksim istemesi durumunda mahkemece öncelikle aynen taksimin mümkün olup olmadığı değerlendirilmelidir. Aynen taksimin mümkün olması ve taraflardan birinin bu yönde talebi olması durumunda mahkemece satış suretiyle ortaklığın giderilmesi kararı verilemeyecektir. Taşınmazın aynen taksiminin mümkün olup olmadığı hususu bilirkişilerce tespit edilebilecektir.

SATIŞ SURETİYLE ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ

Bilirkişilerce düzenlenen raporda taşınmazın aynen taksiminin mümkün olmadığı durumda mahkeme ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verir. Yapılacak satış usulü açık arttırma usulüdür. Ancak tüm paydaşların kabulü ile satışın sadece paydaşlar arasında yapılmasına karar verilebilir.  Taşınmazın satış suretiyle ortaklığın giderilmesine karar verildiği durumlarda taşınmaz üzerinde bulunan bina, ağaç, sair yapılar da taşınmazın bütünleyici parçası olarak arzla birlikte satışa çıkarılır.  Taşınmaz üzerinde bulunan muhdesatların aidiyeti konusunda anlaşmazlık olduğu takdirde bu anlaşmazlığın ayrı bir dava açılarak giderilmesi gerekmektedir. Bu durumda açılacak davalara muhdesatın aidiyetinin tespiti davası denir. Muhdesatın aidiyetinin tespiti davası açıldığında görülmekte olan ortaklığın giderilmesi davası bekletilerek muhdesata ilişkin davanın sonuçlanması gerekir. Muhdesatların kime ait olduğu tespit edildiğinde söz konusu muhdesatların arzın değerine oranı bulunarak muhdesat sahibine satış sonrası verilecek pay o oran da hesaba katılarak belirlenir.

ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ DAVALARI / İZALE-İ ŞÜYU – “Taşınır ve Taşınmaz Malların Satışının İstenmesi” Avukat Ali SAYIM Akhisar/Manisa

0

SALGIN HASTALIK NEDENİYLE MEYDANA GELEN ÖLÜMÜN İŞ KAZASI KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKTİĞİ HAKKINDA… Avukat Ali SAYIM Akhisar/Manisa

SALGIN HASTALIK NEDENİYLE MEYDANA GELEN ÖLÜMÜN İŞ KAZASI KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKTİĞİ HAKKINDA YARGITAY KARARI.

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi
2018/5018 esas
2019/2931 karar
Karar Tarihi: 15.04.2019

YARGITAY KARARI
MAHKEMESİ:İş Mahkemesi
Davacı, murisi …’un, 26/12/2009 tarihinde iş kazası sonucu öldüğünün tespitine, aksi yöndeki Kurum
işleminin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, bozmaya uyarak ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı ile davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde
olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve
aşağıdaki karar verildi.
K A R A R
Davacılar; murislerinin iş kazası sonucu vefat ettiğinin tespitini istemişlerdir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacılar murisinin davalı şirkette 01.05.1996 tarihinden itibaren tır
şoförü olarak çalıştığı, murisin en son 26.11.2009 tarihinde … Limanı’ndan çıkış yapıp Ukrayna’ya
gittiği, yine aynı limandan 11.12.2009 tarihinde Türkiye’ye giriş yaptığı, işyerinin bulunduğu Trabzon
iline dönerken kendisini iyi hissetmediği için …Devlet Hastanesi’ne 13.12.2009 tarihinde müracaat
ettiği ve söz konusu hastanede muayene edilerek raporun tanı kısmına; “ akut üst solunum yolu
enfeksiyonu, tanımlanmamış ” yazıldığı, murise iğne yapılıp ilaç verildiği, daha sonra murisin Trabzon
iline gittiği, 15.12.2009 tarihinde ise işveren tarafından yine Ukrayna’ya gitmek üzere görevlendirildiği,
ancak Çarşamba ilçesinde trafik kazası geçirdiği ve bu kaza nedeni ile götürüldüğü Çarşamba Devlet
Hastanesi’nde muayene edildiği, düzenlenen raporda; trafik kazası nedeni ile başvuran murisin tüm
bulgularının normal olduğunun belirtildiği, ancak murise “ devaljin ampul” isimli ilaç verildiği, kazadan
sonra murisin tekrar Trabzon iline döndüğü ve iki gün sonra 17.12.2009 tarihinde KTÜ … Hastanesi’ne
“ bir haftadır öksürük, balgam, halsizlik, 2 gündür 40 derece ateş ” şikayetleri ile başvurduğu, hastane
tarafından H1N1 ( domuz gribi ), pnömani ( zatürre ) ve ARDS ( akut solunum sıkıntısı sendromu )
tanısıyla tedavi altına alındığı, on gün yoğun bakımda kaldıktan sonra 26.12.2009 tarihinde vefat
ettiği, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişi tarafından düzenlenen raporda; murisin
15.12.2009 tarihinde geçirdiği kazanın iş kazası olduğunun,
ancak 26.12.2009 tarihinde vefat etmesi sonucu hastane raporunda ölüm tanısı olarak H1N1 ( domuz
gribi ) pnömoni,akut böbrek yetmezliği…belirtilmesi nedeni ile ölümünün geçirmiş olduğu iş kazası ile
ilişkilendirilemeyeceğinin belirtildiği, Adli Tıp Kurumu … Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun 16.04.2014
tarihli raporunda; murisin ölümünün H1N1 ( domuz gribi) enfeksiyonu ve gelişen
komplikasyonlarından meydana gelmiş olduğu, 13.12.2009 tarihinde …Devlet Hastanesi’ne
başvurusundaki şikayetlerin H1N1 enfeksiyonunun başlangıç belirtileri olabileceğinin, H1N1 virüsünün
kuluçka süresinin 1-4 gün arasında değiştiğinin, 13.12.2009 tarihindeki şikayetlerin hastalığın
başlangıç belirtileri olduğu taktirde H1N1 enfeksiyonunun bulaşımının 13.12.2009 tarihinden önceki 1-
4 günlük zaman dilimi içerisinde gerçekleşmiş olacağının, 15.12.2009 tarihinde meydana gelen trafik
kazasında hastalığın etkisi olduğunu gösterir tıbbi bulgu olmadığının bildirildiği, Adli Tıp Genel
Kurulu’nun 26.03.2015 tarihli raporunda da; Birinci İhtisas Kurulu gibi görüş bildirildiği anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanaklarından olan 5510 sayılı Kanunun 13. maddesinde iş kazasının unsurları; a)
Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b)İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız
çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere
gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın
sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelen
ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özüre uğratan olay…” olarak belirtilmiştir.
Açıklanan madde hükmüne göre, iş kazası; maddede sayılı olarak belirtilmiş hal ve durumlardan
herhangi birinde meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen veya ruhen zarara
uğratan olaydır.
Yasada iş kazası, sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hale getiren olay
olarak tanımlandığından, olayın etkilerinin bir süre devam ederek zaman içinde artması ve buna bağlı
olarak sonucun daha sonra gerçekleşmesi mümkündür. Yani,iş kazası ani bir olay şeklinde ortaya
çıkıp ,buna bağlı olarak zarar, derhal gerçekleşebileceği gibi, gazdan zehirlenme olayında olduğu
şekilde etkileri daha sonra da ortaya çıkabilir. Sonradan oluşan zarar ile olay arasında uygun illiyet
bağı bulunması koşuluyla olay iş kazası kabul edilmelidir.
Yasanın iş kazasını sigortalıyı zarara uğratan olay biçiminde nitelendirmiş olması illiyet (nedensellik)
bağını iş kazasının bir unsuru olarak ele almayı gerektirmiştir. Ne var ki, burada aranan “uygun illiyet
(nedensellik) bağı” olup, bu da yasanın aradığı hal ve durumlardan herhangi birinde gerçekleşme
olgusu ile sonucun birbiriyle örtüşmesi olarak anlaşılmalı, yasada olmadığı halde, herhangi başkaca
kısıtlayıcı bir koşulun varlığı aranmamalıdır.
Kısacası; anılan yasal düzenleme, sosyal güvenlik hukuku ilkeleri içinde değerlendirilmeli; maddede
yer alan herhangi bir hale uygunluk varsa zararlandırıcı sigorta olayının kaynağının işçi olup olmaması
ya da ortaya çıkmasındaki diğer etkenlerin değerlendirilmesinde dar bir yoruma gidilmemelidir. (HGK
2009/21-400 Esas,432 Karar )
Somut olayda,tır şoförü olan davacı murisinin 26.11.2009 tarihinde davalı işveren tarafından
Ukrayna’ya sefere gönderildiği,11.12.2009 tarihinde Türkiye’ye giriş yaptığı,
Adli Tıp Kurumu raporunda, H1N1 virüsünün kuluçka süresinin 1-4 gün arasında değiştiği, murisin
13.12.2009 tarihli hastaneye başvurusunda belirttiği şikayetlerin hastalığın başlangıç belirtileri olduğu
taktirde hastalığın bulaşmasının bu tarihten 1-4 gün öncesinde gerçekleşmiş olacağının
bildirildiği,buna göre davacı murisinin, işveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle Ukrayna’ya
yapılan sefer sırasında bulaştığı yukarıda belirtilen rapor kapsamından anlaşılan H1N1 virüsüne bağlı
olarak, daha sonra meydana gelen ölümünün iş kazası olarak kabul edilmesi gerektiği açıktır.
O halde, davacı ve davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve
hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde
davacıya iadesine, 15/04/2019 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dosyadaki yazılara, hükmün yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddi delillere ve özellikle bu
delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre kararın onanması düşüncesinde olduğumdan
sayın çoğunluk görüşüne katılamamaktayım.

SALGIN HASTALIK NEDENİYLE MEYDANA GELEN ÖLÜMÜN İŞ KAZASI KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKTİĞİ HAKKINDA YARGITAY KARARI. Avukat Ali SAYIM Akhisar/Manisa

0

Çocuğun velayeti kendisine verilmeyen taraf her zaman iştirak nafakası ödemek zorunda mıdır? Avukat Ali SAYIM Akhisar/Manisa

Boşanma Davalarında müşterek çocuk varsa, çocuğun ihtiyaçları için hükmedilmesi gereken bir nafaka söz konusu olacaktır. Bu nafakanın adı iştirak nafakasıdır. Peki her durumda çocuğun velayeti kendisine verilmeyen taraf iştirak nafakası ödemek zorunda mıdır?

bu sorunun cevabını net bir şekilde veren Yargıtay 2. HD 2019/ 5167 E. 2019 / 12214 K. 12.12.2019 tarihli kararı sizlerle paylaşıyoruz:

ÖZET: İlk derece mahkemesince erkeğin açtığı boşanma davasının kabulü ile, erkek yararına maddi ve manevi tazminata, çocukların velayetinin babaya verilmesine ve davalı kadının ortak çocuklar yararına tedbir ve iştirak nafakası ödemesine karar verilmiş, davalı kadının kusur belirlemesine, tazminatlara, nafakalara ve velayete yönelik istinaf kanun yoluna başvurması üzerine, bölge adliye mahkemesince tarafların eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle davacı erkeğin maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine ve davalı kadının diğer istinaf itirazlarının esastan reddine karar verilmiştir. Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine katılma yükümlülüğü mutlak olmayıp, mali gücü varsa söz konusudur (TMK m. 182/2). Kendisi yoksul olan taraf iştirak nafakasından sorumlu tutulamaz. Toplanan delillerden; davalı kadının geçici işlerde çalıştığı, sürekli ve düzenli gelirinin olmadığı gibi herhangi bir mal varlığının da bulunmadığı görülmektedir. Bu husus nazara alınmadan davalı annenin, velayeti babaya tevdi edilen ortak çocuklar için iştirak nafakası ödemekle sorumlu tutulması doğru bulunmamış, bozmayı gerektirmiştir. Temyiz edilen hükmün yukarıda (2.) bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA karar verilmiştir.

Yukarıdaki yargıtay kararında da açıkça izah edildiği üzere yoksul olan Erkek veya Kadın taraf iştirak nafakasından sorumlu tutulamayacaktır.

Anahtar Kelimeler: Boşanma Davaları-İştirak Nafakası-Yoksulluk Nafakası – Avukat Ali SAYIM Akhisar/Manisa

1 5 6 7 8 9
Konuşmayı Başlat
Whatsapp
Merhaba
Size nasıl yardımcı olabiliriz?